MEKSİKA’NIN “Mega” SEÇİMLERİN Ardından Kadın TEMSİLİ ve MÜCADELESİ

Meksika’nın “Mega” Seçimleri ve Kadın Mücadelesi

Meksika’da geçtiğimiz günlerde bir çok yorumcunun “mega” olarak nitelendirdiği federal, bölgeselve yerel düzeyde seçimler gerçekleşti. Bir çok medya kuruluşu, gerçekleşen seçimlerin, iktidardaki başkan Andrés Manuel López Obrador için bir test niteliğinde olduğunu vurguluyordu. Seçimin ana aktörleri Obrador liderliğinde Morena’nın (Ulusal Yenilenme Hareketi) hakimiyetini sürdürdüğü Juntos Hacemos Historia[1] ve ona karşı çıkan, daha sağ/klasik partilerden oluşan Va For Mexico[2] (Meksika için İlerle) koalisyon bloğuydu. Öne çıkan ana konular arasında, Obrador’un pandemi yönetimikutuplaştırıcı dili ve eyaletlerde artan, büyük şehirlerdeki düşen popülaritesi vardı. Toplumsal cinsiyet perspektifinden seçimleri takip edenler de kadın cinayetlerinin ve genel olarak şiddetin hakimiyeti, yapısal reformlar ile gerçekleşen toplum cinsiyet eşitliğinin kadın temsiline etkisi üzerine odaklandı.

Meksika siyasetinde önem kazanan koalisyonlar, seçime giden süreçte Obrador’un vadettiği kökten değişimi gerçekleştirmesi için en önemli araçlarından biri oldu. 2018 seçimlerinde Morena tek başına mutlak çoğunluk eşiğine ulaşamadığı için, sonraki aylarda başka partilerden koalisyon ortaklarını kendi saflarına geçirmeye başladı. Yasama döneminde, PT (İşçi Partisi) ve PES (Sosyal Karşılaşma Partisi) partilerinden geçiş yaşandı. Morena, 2019’da PVEM (Meksika Yeşil Ekolojik Partisi) ile gerçekleştirilen ittifak sayesinde 334 koltuğa ulaşarak Temsilciler Meclisi’nde “süper çoğunluğunu” sağladı. Bu seçimde Morena’nın 2018 seçimi ve ardından yükselişi dursa da, müttefikleriyle meclisteki çoğunluğunu korudu. Fakat, büyük yasal ve anayasal reformları için diğer partilerinin desteğine bağımlı hale geldi[3]

Geçtiğimiz seçimden bugüne korunan başka bir şey ise kadın temsilinin öne çıkmasıydı. Meksika’nın temsil eşitliğindeki başarısı, siyasi partilerin adaylıklarında cinsiyet eşitliğini sağlamalarını zorunlu kılan 2014  Anayasa reformu sayesinde gerçekleşmişti. 2018 seçimlerinde kadınlar Temsilciler Meclisi’ndeki sandalyelerin yüzde 48’ini ve Senato’daki yüzde 49’unu alarak bir ilke imza atmıştı. Birleşmiş Milletler Meksika’nın cinsiyet eşitliğini sağlama yolundaki bu başarısını “eşi görülmemiş” olarak nitelendirmiş, Meksika böylece kadınların Parlamentodaki temsili açısından ilk beş ülke listesine girmişti.

Obrador’un yükselişini ve kadın hareketi ile ilişkisini irdelemek için 2018 seçiminin arka planına değinmekte fayda var. Yolsuzluğa karşı kendini “dışarıdan” bir aday olarak konumlandıran Obrador liderliğindeki Morena (Ulusal Yenilenme Hareketi) 2018 seçimlerinde benzeri görülmemiş başarı elde etti. Tarihsel olarak PRI (Kurumsal Devrimci Parti) ve PAN’ın (Ulusal Hareket Partisi) hükmettiği iktidarı siyasetin “kirliliğine” bulaşmamış bir aday olarak siyasi alanı sarsmış, ve bu mobilizasyonda da kadın temsilini öne çıkarmıştı. Böylece, Morena, kadın gündemini 2018 seçim kampanyasının ana meselelerinden biri haline getirdi. 2018 seçimlerindeki başarısından sonra, Obrador, İçişleri Bakanlığı da dahil olmak üzere kabinesinin yarısına kadınları atadı. Seçimlerinin ardından yine çığır açıcı bir anayasa reformunu ile tüm seçilmiş adaylar ve yürütme ve yargı organlarındaki en üst düzey görevler için cinsiyet eşitliği kuralı getirildi. “Her şeyde eşitlik” olarak adlandırılan reform, Mayıs 2019’da kabul edildi. Tek bir Kongre üyesi bile karşı oy kullanmadı.

Chilpancingo  adayı Norma Hernandez, Guerrero  adayı Evelyn Salgado REUTERS/Edgard Garrido/File Photo

Böyle bir kurumsal altyapı altında gerçekleşen seçimlerde ise eyalet valiliği pozisyonunu[4] kazananların 15’te 6’sı kadın adaylar oldu. Kazanan 6 kadının 5’i Morena’nın adaylarıydı. Bu tarihsel olarak kadın temsilinin düşük olduğu bir kurum için çok önemli bir başarı olarak öne çıktı. (Bugüne kadar sadece dokuz kadın seçildiğini not düşelim.) Gelecek günlerde diğer seçim sonuçlarında da kadın temsili hakkında da raporlar yayınlanacaktır.

Kadın Hareketi ve Obrador

Kadın temsilindeki başarı Obrador’a ve partisine karşı feminist eleştirileri sona erdirmedi. İktidara gelmesi ile birlikte Obrador’un kadın hareketi ile arası açılmaya başladı. Feminizmi bir “yabancı” ideoloji olarak nitelendirmesi ve kadın cinayetlerini küçümsemesi bu ayrılışın en sarsıcı örneklerindendi.  Mart ayında gerçekleşen feminist protestolarında on binlerce kişi başkentte yürüyüş gerçekleştirirken, hareketin kısmen “bu hükümetin başarısız olduğunu görmek isteyen” siyasi muhaliflerin işi olduğunu söylemişti. Pandemi sürecinde aile içi şiddet çağrılarının çoğunun sahte olduğunu belirtmesi, Meksika’nın aile yapısını “istisnai” olarak tanımlayıp akrabalık bağlarının Meksikalı kadınları istismardan koruduğunu öne sürmesi kadın cinayetlerine karşı skandal tepkilerinden bazılarıydı.

Obrador’un seçim sürecinde bir kaç kadın tarafından tecavüz ile suçlanan adayı desteklemesi ve adaya karşı suçlamaları politik olarak nitelendirmesi öne çıkan sorunlardan biriydi. Birçok kadın, Lopez Obrador’un Guerrero’nun ilk adayı Felix Salgado’ya verdiği desteğe tepki gösterdi. Saldago’nun suçlandığı vakalar arasında içeceğe uyuşturucu katıp tecavüz etme ve baygın olan kadını fotoğraflayıp yayma tehditi de vardı. Salgado iddiaları reddetse de, sonunda seçim yetkilileri tarafından kampanya finansmanı usulsüzlükleri nedeniyle yarıştan atıldı. Yerine Guerrero’yu kazanacak olan kızı Evelyn atandı. Pozisyonu kazanan Evelyn’nin kampanya sürecine babası da aktif olarak katıldı.

Seçim Şiddeti ve Obrador’un Siyasi Üslubu

Seçimlerde yadsınamayacak en önemli dinamiklerden bir başkası ise kuşkusuz seçim dönemi yaşanan şiddet dalgasıydı. Bir çok kadın adayın da öldürüldüğü süreçte, seçim merkezleri ve kampanya süreçlerinde korkunç bir vahşet yaşandı.[5] 6 Nisan’da başlayan kampanya döneminden seçimlere kadar en az 34 aday öldürüldü, onlarca aday da hedef alındı ve saldırıya uğradı. (Sayısı 100’e ulaşan, farklı zaman dilimlerindeki şiddeti inceleyen raporlar da mevcut.) Obrador’un kavgacı, hedef gösteren ve yok sayan iletişim tarzı bu şiddet sarmalını ele almakta başarılı olamadı[6]. Gómez Romero’nun belirttiği gibi öldürülen 89 politikacıdan 25’i Morena’nın koalisyonunun üyesi olmasına rağmen Obrador Meksika’daki seçim şiddetine ilişkin haberleri, kadın cinayetlerini ele alışı gibi “medya sansasyonu” olarak değerlendirdi. Tüm bu şiddet sarmalına rağmen vurularak öldürülen Belediye Başkan adayı Alma Barragan’ın yerine aday olan kızı Alma Denisse Sanchez Barragan’nın seçilmesi gibi örnekler de kadınların mücadele etmedeki direncini gösterdi[7]

Kadınlar Tehdit Altında

Meksika’nın seçim sonuçlarında her şeye rağmen kurumsal adımların kadın temsilinde önemli adımlar attırabileceği görülüyor. Obrador liderliğinde Meksika önemli bir başarıya imza atsa da, şiddetin önlenememesi, feminist hareketin küçümsenmesi ve ekonomik sorunlar kadınların mücadelesinin sandığın çok ötesinde olduğunu gösteriyor. İktidar, kadın cinayetlerini durdurmakta başarılı olamıyor. Özellikle siyasette yer alan kadınlar ve gazeteciler şiddetle her gün karşı karşıya kalıyor. Gazetecilerin tehdit mesajları “sana ve kızına tecavüz edeceğim” gibi cinsiyetçi, tehdit ifadeleri barındırıyor. Kadınlar, ölüm tehlikesinin hakim olduğu bir ortamda siyaset yapmaya çalışıyor. Bu seçimler ise onların yılmadığını, en ağır baskı ortamında bile mücadele için alan açıp, ülkeyi saran umutsuzluğu yenmeye çalıştıklarını gösteriyor.

Notlar

[1] Partinin adı “Beraber Tarih Yazıyoruz” olarak çevrilebilir. Ayrıca koalisyonun her eyalet için geçerli olmadığını not düşmekte fayda var.

[2] Koalisyon hakkında mevcut bir Türkçe literatür olmasa da koalisyonun üyelerinin (PAN, PRI, PRD) perspektiflerinden ötürü “Meksika için İlerle” olarak çevrilebilir.

[3] Meksika Yeşil Ekolojik Partisi’nin (Kısaltması: PVEM, adı Yeşil Parti olsa bile politikaları çok da Yeşil olmayan bir parti) oylarının yükselişinin Obrador’u stediği reformları gerçekleştirme açısından limitleyeceği düşünülüyor.(Bunda bir önceki seçimde partinin Va For Mexico ile koalisyona girdiğini ve idam cezasını savunduğunu hatırlatmakta fayda var.)

[4] Aday listelerine ve seçimin detaylarına buradan erişilebilir https://en.wikipedia.org/wiki/2021_Mexican_gubernatorial_elections

[5] France 24 kanalında cinayetler üzerine yorum yapan bir vatandaşın sözlerinden de bu anlaşılıyordu: “sizi burada ölümle tehdit etmiyorlar, direk öldürüyorlar.

[6] Buna başka bir örnek vermek gerekirse Meksika Anayasası ve seçim yasaları, kamu görevlilerinin seçimler sırasında kendilerini veya siyasi müttefiklerini tanıtmak için hükümet mekanizmalarını kullanmalarını yasaklamasına rağmen, Obrador seçimlerde bu yöntemi bolca kullandı. Meksika Ulusal Seçim Enstitüsü, cumhurbaşkanına basın toplantılarında seçimle ilgili konularda yorum yapmaktan kaçınmasını söyledikten sonra, Obrador kuruma karşı bir karalama kampanyası başlattı.

[7] Şiddet hakkında bir önemli nokta ise bölgesel eşitsizlikler ve belli bölgelerde uyuşturucu ticareti sebebiyle yaşanan yönetim krizi. Siyasal şiddettin özellikle bu bölgelerde gerçekleştiğini not düşmek gerek.

Ek Okuma Listesi

  1. Mexican president suffers setback in country’s deadliest election in decades https://theconversation.com/mexican-president-suffers-setback-in-countrys-deadliest-election-in-decades-162152
  2. Mexico’s 2021 mid-term elections: more Morena and glimmers of hope for AMLO’s opponents in 2024 https://blogs.lse.ac.uk/latamcaribbean/2021/06/10/mexicos-2021-mid-term-elections-more-morena-and-glimmers-of-hope-for-amlos-opponents-in-2024/
  3. The fight for LGBTQ representation inside Mexico’s political parties https://victoryinstitute.org/the-fight-for-lgbtq-representation-inside-mexicos-political-parties/
  4. Elections, polarisation and frustration in Mexico https://www.opendemocracy.net/en/democraciaabierta/elections-polarisation-and-frustration-in-mexico/
  5. Mexico as an example of Gender Parity in Parliaments? https://verfassungsblog.de/mexico-as-an-example-of-gender-parity-in-parliaments/
  6. Kadınların seçilmesi ile toplumsal cinsiyet sorunlarının çözülmediğinin de altını çizmekte fayda var. Bu yılın başlarında “viral” olan bir videoda Hermosillo Belediye Başkanı Célida López, kürtajı destekleyen kadınları “moronlar” olarak adlandırdı ve birçok kürtaj yanlısı aktivistin giydiği yeşil bandanalarla dalga geçti.

[1] Partinin adı “Beraber Tarih Yazıyoruz” olarak çevrilebilir. Ayrıca koalisyonun her eyalet için geçerli olmadığını not düşmekte fayda var.

[2] Koalisyon hakkında mevcut bir Türkçe literatür olmasa da koalisyonun üyelerinin (PAN, PRI, PRD) perspektiflerinden ötürü “Meksika için İlerle” olarak çevrilebilir.

[3] Meksika Yeşil Ekolojik Partisi’nin (Kısaltması: PVEM, adı Yeşil Parti olsa bile politikaları çok da Yeşil olmayan bir parti) oylarının yükselişinin Obrador’u stediği reformları gerçekleştirme açısından limitleyeceği düşünülüyor.(Bunda bir önceki seçimde partinin Va For Mexico ile koalisyona girdiğini ve idam cezasını savunduğunu hatırlatmakta da fayda var.)

[4] Aday listelerine ve seçimin detaylarına buradan erişilebilir https://en.wikipedia.org/wiki/2021_Mexican_gubernatorial_elections

[5] France 24 kanalında cinayetler üzerine yorum yapan bir vatandaşın sözlerinden de bu anlaşılıyordu: “sizi burada ölümle tehdit etmiyorlar, direk öldürüyorlar.

[6] Buna başka bir örnek vermek gerekirse Meksika Anayasası ve seçim yasaları, kamu görevlilerinin seçimler sırasında kendilerini veya siyasi müttefiklerini tanıtmak için hükümet mekanizmalarını kullanmalarını yasaklamasına rağmen, Obrador seçimlerde bu yöntemi bolca kullandı. Meksika Ulusal Seçim Enstitüsü, cumhurbaşkanına basın toplantılarında seçimle ilgili konularda yorum yapmaktan kaçınmasını söyledikten sonra, Obrador kuruma karşı bir karalama kampanyası başlattı.

[7] Şiddet hakkında bir önemli nokta ise bölgesel eşitsizlikler ve belli bölgelerde uyuşturucu ticareti sebebiyle yaşanan yönetim krizi. Siyasal şiddettin özellikle bu bölgelerde gerçekleştiğini not düşmek gerek.

Covid-19’un Ardından Küresel İşbirliği: Ana Akımı Yeniden Şekillendirmek

Bu yazı Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin blog sayfasında yayınlanmıştır. Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu için Türkçe’ye çevrilmiştir. Yazının İngilizce orijinaline bu linkten erişebilirsiniz.

Giriş

2020 koronavirüs salgını hayatımıza bir şok etkisi yaratarak girse de neoliberal hegemonya kapsamında devletlerin yaptığı siyasi seçimler göz önüne alındığında, o kadar da beklenmedik değildi. 1970’lerden beri uygulanan mali kısıtlamalar ve özelleştirme politikaları devletin denetleme kapasitesini sistematik olarak zayıflatarak sosyal refahı, insan güvenliğini ve gezegeni tehlikeye sokmuştur.

Pandemi, devletler topluluğunun birbiriyle ne kadar bağıntılı olduğunu ve ortak sorunlara kolektif bir yanıt vermenin aciliyetini ortaya çıkardı. İronik olarak, aynı zamanda kendi kendine yeterlilik savunucularını da cesaretlendirdi. Bu nedenle, küresel iş birliği için Covid-19 mirasının karmaşık ve çok yönlü olması muhtemeldir.

Pandeminin olası etkilerini anlamamız açısından mevcut krizin toplumsal cinsiyet üzerindeki etkisi güçlü bir giriş noktası sunuyor. Pandeminin kadınlar üzerindeki olumsuz sonuçları hakkında çok şey yazıldı ve bunlar büyük ölçüde etkinin orantısızlığına odaklandı.  Bu popüler söylemden uzaklaşmak ve mevcut krizin toplumsal cinsiyete dayalı sonuçlarının sadece kadın ve erkek arasındaki göreli bir farklılık meselesi olmadığını, sorunun daha çok sistemsel ve yapısal bir nitelik taşıdığını savunmak istiyorum. Toplumsal cinsiyet ilişkileri kadınları bakım erkekleri de geçimden sorumlu kişiler olarak konumlandıran ataerkil iş bölümünün sonucudur. Tarihsel olarak ana akım ekonomi ve yönetim biçimlerinin örgütlenme mantığı ailenin geçimini sağlayan erkek (hane halkı reisi) normu üzerine kurulurken, bakım bu mantığa ikincil kılınmıştır.

Pandemi bu ana akım sistemi bozarken, iş dünyası ve kamusal alan şimdi kargaşa içinde ve toplumsal cinsiyet eşitliği ve uluslararası ilişkiler için derin etkileri olan birbiriyle ilişkili iki eğilimi körüklüyor: (i) bakım krizi ve (ii) güvenlikleştirme.

Bakım krizi

İktisatçılara göre, mevcut durgunluk olağandışıdır ve istihdam etkileri bakımından, önceki ekonomik gerilemelere kıyasla belirgin bir şekilde farklıdır. Önceki krizler ya ağırlıkla erkekleri ya da kadın ve erkekleri aşağı yukarı eşit olarak etkilemişti[1]. İmalat ve inşaat gibi erkeklerin egemen olduğu sektörler ekonomik döngülerle yakından bağlantılıyken, kadınların egemen olduğu, hizmetle ilgili sektörler normalde daha az döngüseldir. Mevcut kriz en çok bu daha az döngüsel işleri vurarak kadın istihdamında keskin bir düşüşe neden oldu, ancak  kadınlar aynı zamanda virüsle mücadelenin ön saflarında yer alan temel işlerde ağırlıklı olarak temsil edilmeye devam etti (örneğin sağlık çalışanlarının %70’inden fazlası kadın).

Salgının başlangıcından bu yana, piyasa ekonomisi yavaşlarken hem ücretli hem de ücretsiz bakım emeğine olan talep arttı. Pandemi ile başa çıkmak için devlet ne kadar az sağlayabilmişse, haneler ve topluluklar o kadar daha fazla yükün altına girme zorunda kalmışlar ve bir bakım krizi patlaması yaşanmıştır.

Bakım ekonomisi uzun süredir krizde olsa da günlük yaşamı küresel ölçekte etkisi altına alması mevcut pandeminin bir sonucudur. Yeniden üretim işiyle bağlantılı toplam bakım emeği, ekonomik faaliyetin büyük bir dilimini oluşturur. Ücretli bakım emeği, küresel işgücünün %11,5’ini teşkil ediyor ve çalışanların üçte ikisi kadın (Uluslararası Çalışma Örgütü). Ücretsiz bakım işi günde yaklaşık 16,4 milyar saat, yani 2 milyar işe denk geliyor ve yine bunların dörtte üçünden fazlası kadınlar ve kızlar tarafından yapılıyor.

Bununla birlikte, bakım işi büyük ölçüde küçümseniyor; ücretsiz bileşeni görünmez kalıyor ve GSYİH gibi geleneksel ekonomik faaliyet ölçülerin dışında tutuluyor. Kadınsı olarak klişeleştirilen ücretli bakım işi ise, işverenlerin düşük ücretli, esnek, kolay harcanabilir ve değiştirilebilir işçi teminini kolaylaştırıyor. Feministler uzun zamandır bakım işlerinin değersizleştirilmesini kadınların boyun eğdirilmesinin ve sömürülmesinin kaynağı olarak tanımladılar. 1972’de İtalya’da başlayan ‘Ev İşine Ücret’ (Wages for Housework) kampanyalarını, bakım emeğine görünürlük kazandırmak için paha biçilmez pek çok girişim izledi. Ancak bunlar bölünmüş politika ve uygulamaların ötesine geçemedi ve bakım işleri büyük ölçüde özel yaşamın gölgesinde fark edilmez kaldı.

İtalyan feminist Sylvia Federici, 30 yılı aşkın bir süre önce bakım işinin değersizleştirilmesinin tehlikeleri konusunda uyarmıştı ve sonunda görmezden gelinemeyecek kadar büyük bir krize dönüşeceğini belirtmişti. Ana akım kamusal yaşamı kesintiye uğratan pandemi, gerçekten de bu gerçeği görmezden gelinemeyecek kadar büyük bir hale getirdi: bakım ekonomisindeki kriz tüm kesimlerin dikkatini çekecek hale geldi.

Ana akım geçim modeli

Geçimden sorumlu erkek modeline dayanan ana akım ekonomi, yıllar içinde önemli değişim geçirdi. Küresel çapta yaşanan sosyo-ekonomik dönüşümler ve kadın hakları hareketleri sonucunda kadınlar artan sayılarla işgücü piyasasına entegre oldu.

İstihdam ve karar alma pozisyonlarında cinsiyet dengesi ile ölçülen toplumsal cinsiyet eşitliği göstergeleri, devletler ve uluslararası kuruluşlar için politika hedefleri haline geldi. Orta sınıf ve varlıklı kadınlar için bu, bakım ve ev sorumluluklarını daha az avantajlı kadınlara devretmek anlamına geliyordu. Alt sınıftan kadınlar zaten uzun süredir fabrika ve sıradan işlerde ucuz emek kaynağı olmuştu.

Pandemi döneminde kapanma kararları eğitim ve ticaret sektörlerinin yerinde faaliyetlerini kesintiye uğrattı ve bu faaliyetlerin büyük kısmı modern aileye devredildi. Böylece, aile ortamı uzlaşmaz taleplerin, artan üretim, sömürü ve istismarın yaşandığı bir çatışma alanına dönüştü. Geleneksel kamu/özel, ev içi/profesyonel, ücretli/ücretsiz emek ikililerinin sınırları bulanıklaştı. Covid-19 kapsamında, işlerin uzaktan yapılıp yapılmayacağına ve zorunlu evde kalma politikalarına göre belirlenen yeni ayrım, kapanmadır.

Kapanma özellikle aşırı kalabalık haneler ve açık alana, teknolojiye ve güvenli gelire erişimi olmayanlar için çok sayıda zorluk ve kırılganlık yarattı. Devlet destek paketlerinin yetersiz olduğu ülkelerde, dezavantajlı grupların hayatta kalması ciddi bir mücadele haline geldi. Salgına yönelik politika tepkileri, mevcut eşitsizlikleri derinleştirirken yenilerini tetikledi ve intiharlar, yaygınlaşan şiddet vb. gibi sosyal patolojilerde patlamalar yarattı.

Orta sınıf profesyonel kadınlar, ana akım kamusal yaşama entegre olma ve cam tavanı kırma mücadelesinde yıllarca göreli başarı elde ettikten sonra, kendilerini bakım ve ev işinin birincil sağlayıcıları olarak bir kez daha eve kapanmış buldular – ki bu durum, kendilerinin bunun ötesine geçtiğini düşünenleri bile etkiledi. Bu kaba uyanışı birçok soruyu da beraberinde getirdi: geçtiğimiz on yıllarda kadın haklarında kaydedilen ilerlemeler sadece bir yanılsama mıydı? / ana akım ataerkil iş bölümü özünü koruyarak kendini yeniden mi üretti? / biz kadınlar başladığımız yere geri mi döndük?

Güvenlikleştirme

Başka bir düzeyde, tarih boyunca yaşanan diğer ekonomik krizler gibi, mevcut pandemi, ikiz kulelere yönelik 11 Eylül 2001 saldırılarından bu yana zaten yükselen bir eğilim olan milliyetçi emelleri ve güvenlikleştirmeyi pekiştirdi. Covid-19, milliyetçi söylemlere meyilli sosyo-ekonomik çıkarlara sınırları kapatmak ve kritik tıbbi malzemeler ve temel gıda ürünleri üzerinde ihracat kısıtlamaları uygulamak için elverişli bir zemin sağladı.

Otoriter hükümetler, muhafazakâr gündemlerini ilerletme fırsatını yakalamakta hızlı davrandılar ve  pandemiyi hak ve özgürlüklere baskı yapmak için araçsallaştırdılar; kadın hakları genelde hedeflerin ön saflarında yer aldı. Bu bağlamda, birçok hükümet katı kürtaj yasaları yürürlüğe soktu, protestoları yasakladı, aile odaklı ideolojileri destekledi ve evrensel insan hakları standartlarını yerel kültüre ve dine yabancı olarak karaladı. İstanbul Sözleşmesi etrafındaki tartışmalar ve Türkiye’nin nihai olarak anlaşmadan çekilmesi bu açıdan açıklayıcıdır. Polonya’nın benzer bir yol izlemesi olasıdır.

Uluslararası hukuk ve hükümetler arası kurumlara yönelik artan şüphecilik, çok taraflılığı (multilateralism) bir krize sürükledi. Yeni otoriterlik, mevcut pandemiye ilişkin sorunları, uluslararası bağımlılık ve dışardan empoze edilen normlara bağlıyor ve bu durumu güvenlikleştirme, milliyetçi çözümler ve sert sınırlar uygulayarak düzeltmeyi hedefliyor. İlginçtir ki, bu otoriter hükümetler koronavirüs pandemisinden kaynaklanan sağlık ve sosyo-ekonomik ihtiyaçlara etkin bir şekilde yanıt vermede çok az başarı gösterebilmişlerdir.

Covid-19’un hayatı tehdit eden riskleri, kapanma uygulamaları, ev içi sorumlulukların artması, baskıcı devlet politikalarıyla birleşince kadınlar tekrar özel alana hapsedildi ve kadın örgütlerinin toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve insan hakları ihlallerine karşı aktivizmleri kısıtlandı. İyi haber şu ki, dayanışma ağlarını yerelden küresele, birçok düzeyde genişletmek için interneti etkili bir şekilde kullanan kadın örgütleri dirençli olduklarını kanıtladılar.

Bakım krizi ve güvenlikleştirmenin kesişme noktaları

Covid-19 salgını, ana akım kamu/özel ikiliğinin kırılganlığını gözler önüne serdi ve bakım emeğinin ailelerin, toplumların ve ekonomilerin idamesinde temel bir bileşen olduğunu ortaya çıkardı. Tarihsel olarak, kadının ücretsiz emeği sayesinde,  geçimin sağlayıcısı son kertede haneler olmuştur.

Kadının ücretsiz ve ücretli bakım emeğinin piyasa, devlet ve ataerkil cinsiyet rejimi idamesindeki önemi onların neden rıza ya da zorla yerlerinde tutulmaları gerektiğini de açıklayan bir faktördür. Ancak, yıllarca süren kadın hakları mücadeleleri ve dünya çapındaki daha yakın tarihlerdeki feminist grev dalgalarının kanıtladığı gibi, kadınlar artık kapitalizmin dalga kıranı olmaya ve önceden belirlenmiş bakıcı rolüne boyun eğmeye istekli değiller.

Ayrıca, düşme eğiliminde olan doğurganlık seviyeleri ve hane halkının değişen demografik yapısı  kronik bir bakım işgücü açığına işaret ediyor. Yüksek doğum oranlarının teşviki, esnek çalışma düzenlemeleri, bakım sorumluluklarının çiftler tarafından paylaşılması veya akıllı robotların icadı gibi konulardaki politikalar, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir çözüm vaat etmekte yetersiz kalıyor.

Popülist geri tepki (backlash) ve muhafazakâr cinsiyet politikaları, istikrarsızlaştırılmış geleneksel ataerkil düzeni yeniden tesis etmeye yönelik umutsuz çabalardır; bu düzenin sürdürülmesi artık daha fazla baskı ve şiddet gerektiriyor.

Bugün en belirgin meydan okumaya maruz kalan ataerki ve kapitalizm, “medeni” dünyayı bir yol ayrımıyla karşı karşıya bırakmaktadır. Ana akım demokratikleştirilmedikçe ve bakım krizi kesin olarak çözülmedikçe, hak/hukuku, uluslararası iş birliğini ve çok taraflı diplomasiyi zora sokan  otoriter popülist şahlanış kaçınılmaz görünüyor.

Son sözler

Bakım artık özel bir mesele ve özselleştirilmiş kadın cinsine mahsus bir sorumluluk olarak algılanamaz. Devlet, ekonomi ve uluslararası sistemin örgütsel ilkesi olarak ana akım geçim modelinden bakıma dayalı bir modele geçmek için acil bir paradigma değişimine ihtiyaç var. Bunun için, bakımı bir meta olarak değil, insanlara ve gezegene yönelik özensizliği etkili bir şekilde ortadan kaldırabilecek etik bir değer olarak ele almak gerekir.

Salgının ardından güç ve çıkar ilişkilerinin nasıl ve hangi yönde gelişeceğini göreceğiz. Bazı gözlemciler neoliberalizmin sonunu ilan etseler de küçük tavizlerle varlığını sürdürebilir ve yeni normalde her şey önceki haline geri dönerek bakım yine kenara atılabilir. Diğer taraftan, güvenlikleştirme yaklaşımı, her ne kadar Covid-19’un etkili bir biçimde yönetiminde yetersiz olduğu kanıtlanmış olsa da, küresel siyasete hükmetmeye devam edebilir ve dünyayı Soğuk Savaş dönemini anımsatan koşullara doğru sürükleyebilir.

Ancak, pandemi ile ortaya çıkan çoklu krizler göz önüne alındığında, daha olumlu bir seçenek, insanların ve doğanın sömürülmesi yerine kolektif refahı öne çıkaran olumlu politikalara doğru bir tercih olabilir. Bakıma öncelik veren ve yatırım yapan sosyal politikalarla ana akımı yeniden tasavvur etme çağrısı bugün her zamankinden daha ulaşılabilir gibi görülmektedir. Yalnızca bu, üretim ve yeniden üretimin adil bir yeniden örgütlenmesini sağlamamıza ve bugün yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde karşı karşıya olduğumuz yapısal ve sistemsel eşitsizliklerin üstesinden gelmemize olanak sağlayacaktır.

Çeviren: Begüm Zorlu

[1] Çevirmen notu: Yazar ağırlıkla erkekleri etkileyen krizleri İngilizce “mancessions” olarak tanımlıyor.