Somali’nin Önde Gelen İnsan Hakkı Aktivisti ve Hekimlerinden Hawa Abdi

 

IMG_3165Bu yazı Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu’nda yayınlanmıştır.


Somali’nin önde gelen insan hakkı aktivisti ve hekimlerinden Hawa Abdi geçtiğimiz hafta hayatını kaybetti.

Abdi, hayatını çatışma çözümüne, kadın haklarına ve ülkesinde binlerce insanın hayatını kurtarmaya adamıştı.

Somali’nin ilk kadın jinekoloğu

abdi

Hawa Abdi 1947 yılında Mogadişu’da doğdu. Abdi’nin annesi o daha çocukken vefat ettiği için ailenin en büyük çocuğu olarak dört kız kardeşini büyütme ve aile işleriyle ilgilenme görevini üstlendi. Babası, o dönemde Mogadişu limanında çalışıyordu.

Dr. Abdi, 1964 yılında Sovyetler Birliği Kadın Komitesi’nden burs aldı ve Kiev’de tıp okudu. 1971 yılında mezun olduğunda Somali’nin ilk kadın jinekoloğu oldu.

Ertesi yıl Mogadişu’nun yeni açılan Somali Ulusal Üniversitesi’nde hukuk çalışmalarına başladı. Sabahları tıp pratiği yapıyor ve boş zamanlarında hukuk diploması için çalışıyordu. Birkaç yıl sonra hukuk bölümünden de mezun oldu.

Dr. Abdi 1983 yılında ailesinin Somali’deki topraklarında bir klinik açtı ve orada sağlık hizmetlerine erişimi olmayan kadın ve çocuklara ücretsiz sağlık hizmeti sağlamaya başladı. Somali’de 1990’lı yıllarda yükselen ve kıtlığa yol açan çatışma süreci, ülkede bugün de devam eden şiddet ve yönetimsizliği hakim kılmıştı. 1991 yılında çatışma yoğunlaştığında o topraklarda, ülke içinde yerinden edilmiş kişiler için devasa bir kamp kurdu. Vital Voices’ın alıntıladığı gibi Dr. Hawa, çatışmadan kaçan binlerce insanı memnuniyetle karşıladı. Planlanmadan ve çok hızlı gelişen bir süreçte onun tek odalı kliniği bir hastane, okul ve ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin sığınabileceği bir kampa dönüştü.

 

Dirençli bir barış ve kadın hakları savunucusu

Abdi’nin hayatı hakkında 2013 yılında hazırlanan Vital Voices videosu

 

Ailesinin ve kendisinin imkanları olmasına rağmen Dr. Abdi Somali’yi terk etmedi ve mücadele etmeye devam etti. Kurduğu Dr. Hawa Abdi Vakfı (DHAF) ile birlikte kadınların eğitimi ve hakları için de yıllarca çabaladı. 2012 yılına gelindiğinde, arazisi çoğu kadın ve çocuk olan 90.000’den fazla mülteciye ev sahipliği yapıyordu. İlkokul, lise, topluluk tarım projesi ve kadın eğitim merkezi de barındırıyordu.

Dr. Abdi 2010 yılında Hizbul İslam militanları tarafından hastanesinin ele geçirildiği, ve hemşireleri ile birlikte rehin alındığı anda bile mücadele etmekten vazgeçmedi[1]. Atlantic dergisinden Eliza Griswold’un anlattığı gibi Dr. Abdi, sırf kadın olduğu için, kadınların bu işe uygun olmadığını savunan militanlardan tarafından rehin alınmıştı. O kampı kendilerine teslim etmesi istediğinde militanlara “ben kadın olabilirim ama son 20 yıldır bu ülke için çalışıyorum. Siz ülkeniz için ne yaptınız?” sorusunu yöneltti. Militanlar, hastanede değerli olan her şeyi kırıp çalsa bile geri adım atmak zorunda kaldılar. Dr. Abdi artan medya baskısı ve çatışmayı çözen argümanlarıyla onları ayrılmaya ikna etti. Daha sonra da bununla yetinmeyip  halka açık bir özür talep etti ve aldı. Daha sonra yaptığı bir açıklamada “kadınlar istikrarı sağlayabilir. Biz barış yapabiliriz” dedi.

Abdi’nin kızı Deqo Mohamed ile birlikte Yale Üniversitesi’nde konuşması. Bu videoda kaçırılma hikayesini de anlatıyor.

Dr. Abdi çatışma çözümü ve kadın haklarını birleştiren bir aktivizm yürüttü. Zaman zaman “Umut Köyü” olarak adlandırılan mekanda özerk bir yönetim ve adalet sistemi geliştirdi; topluluk üyelerin arasında arabuluculuk yaptı. Kendisinin aktardığı gibi kurduğu kurumlarda ülkesindeki kabile ve siyasi ayrımları gözetmeden herkesi içeren bir yapı sürdürebildi ve  kadına karşı şiddetin cezalandırılmasını sağladı.

Dr. Abdi, iki kızı Amina ve Deqo Mohamed’e de doktor olmaları için ilham verdi. Kızları onunla birlikte vakıf için çalıştılar ve özellikle son yıllarda anneleri ile birlikte insani yardım çalışmalarını uluslararası alana taşıdılar. 2010 yılında, bu üçlü Glamour dergisinin yılın kadını ödülünü aldı.  O dönemde ABD Dışişleri Bakanı olan Hillary Clinton, Dr. Abdi’ için “bana ilham veren türden bir kadın” demişti. Dr. Abdi ayrıca 2012 yılında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi.

women-of-the-year-1021-women-of-the-year-2010-dr-hawa-abdi_aw

Somali ve Dünya’dan mesajlar

Hawa Abdi’nin vefat haberinden sonra ülkesinde ve dünyada yüzlerce kurum ve kişi başsağlığı mesajı yayınladı. Bu mesajlarda Hawa Abdi’nin bir rol model olduğunun, umut aşıladığının ve kadın haklarını güçlendirdiğinin altı çizildi. Bir çok kişi ona minnet duyduklarını belirtti.

Somali Kadın ve İnsan Hakları Geliştirme Bakanlığı yaptığı açıklamada onu “kadın ve çocuk haklarının şiddetli bir savunucusu” olarak nitelendirdi. Hillary Clinton kızlarının onun mirasını taşıdığını belirtti.

Hawa Abdi’nin mirasının hem Somali’de hem de uluslararası alanda umudu ve direnci temsil ettiğini söylemek mümkün. Abdi’nin liderliğinde yüzlerce yerinden edilmiş aileye sağlık ve  eğitim hakkı sağlandı ve çalışmaları daha barışçıl ve eşitlikçi bir Somali umudunu hakim kıldı.

[1] Eliza Griswold’un bu yazısı Abdi’nin kaçırıldığındaki aktarımlarını içeriyor.

https://www.thedailybeast.com/terrorists-kidnap-a-hero

Kamuflaj: Otizmli Kadınların Gizli YaSamları

Eşitlik Adalet Kadın Platformu

“Sen sadece biraz utangaçsın” ya da “matematikte otizmli olamayacak kadar kötüsün” teşhis edilmeyen otizmli kadınların duyduğu pek çok şeyden biriydi. Otizm uzun süredir bir “erkek” konusu olarak düşünülmekteydi ve genellikle sosyal etkileşim üzerine odaklanan teşhis süreci geçerliydi. Biz de haftalık SES toplantımızda otizmin hep bir çocuk sorunu olarak da düşünüldüğünü hatırladık. Otizmli kadınlar neler hisseder, sorunları neler hakkında bir tartışmanın hep aksatıldığını gözlemledik.

Geçen sene Guardian gazetesinde yayınlanan bir haberde ise otizm çalışmalarında daha çok erkeklere odaklanıldığının altı çizilmişti. Yakın geçmişte, otizm spektrumunda kızlardan on kat daha fazla erkek olduğu düşünülüyordu. Fakat araştırmalar ve görünürlük durumun böyle olmadığını gösterdi. Son yıllarda otizmli kadınlar daha çok görünür olmaya başladı [1]. Kadınlarda ve kızlarda otizmin daha çok konuşulmasına neden olan anlardan biri ise iklim aktivisti Greta Thunberg’in ‘Asperger sendromunun’ olduğunu söylemesiydi [2]. Otizmi ile alay eden ve onu hedef gösterenlere bunun bir “süper güç” olduğunu söylemişti.

Instagram paylaşımılarında “aspiepower”, “neurodiverse” ve “npf” etiketleri kullanıldı ve daha çok hikaye açığa çıkmaya başladı, dayanışma ve diyalog ağları örüldü. Bunlardan biri ise New York’ta kurulan ve otizmli kadınların dayanışabileceği, “güvenli bir ev” olan Felicty House oldu. [3]

Maskeleme: Teşhis Sürecinde Zorluklar

Otizm spektrumdaki bireylerin bazıları yaşamları boyunca yardıma ve desteğe ihtiyaç duyabilirken, bazıları ilgi ve yeteneklerini kullanarak bağımsız bir yaşam kurabiliyor. İngiltere’de her 100 kişiden birinin otizmli olduğu tahmin ediliyor ve otizmli bireyler birbirinden çok ayrı ve farklı olabilselerde, genellikle “sosyal iletişim ve etkileşimde zorluk,” “tekrarlayan davranışlar, rutinler ve aktivitelerin” otizmin öne çıkan sinyalleri olabileceği kabul ediliyor. Otizmi olan kişilerin ise özel bir ilgi alanı olabiliyor ve ilgilendikleri konu hakkında “her şeyi” bilebiliyorlar.

Son yıllarda kadın ve otizm hakkında yayınlar ve farkındalık arttıkça teşhis sürecindeki zorlukların da altı çizilmeye başladı. İngiltere’nin önde gelen nörologlarından Francesca Happé, Psyche dergisinde otizmli kadınların kendi otistik olma durumlarını erkeklerden daha çok saklayabileceğinin altını çizen bir yazı kaleme aldı. Happé yazısında otizmli kadınlar ile gerçekleştirdiği mülakatlarda “maskelemenin” ana bir tema olduğunu gözlemledi.

Francesca Happé bu videoda kadınlar ve otizm konusunu da içeren genel bir sunum gerçekleştiriyor.

Doktora araştırmalarını kadın ve otizm üzerine yaptıktan sonra, birlikte çalıştığı kadınların deneyimlerini hayata geçirmek için illüstratör, Sophie Standing ile birlikte çalışan Dr. Sarah Bargiela, “Kamuflaj: Otizmli Kadınların Gizli Yaşamları” isimli bir çizgi roman yayınladı. Bargiela kitabında, teşhis edilme sürecinin neden uzun sürdüğünü ve kadınların neden “uyumlu olmaya” çalıştıklarını anlattı. Kitap otizmli kadınlarda uyumlu olmak ile birlikte gelen yalnızlığın yetişkin olduklarında onların nasıl etkilediğini gösterdi. Ayrıca, kendilerini kucaklamayı, topluluklarını genişletmeyi nasıl öğrendiklerini de samimi bir şekilde açığa çıkardı.

İkisinin de çalışmaları kadınların geç teşhisine ve dayanışma ağlarının önemine bakıyor. Bargiela’ya göre toplumun kız ve erkek çocuklarından beklentileri teşhis sürecini etkileyen ana meselelerden biri. Yaptığı çalışmalara göre, toplum, kız çocuklarının daha konuşkan ve iletişim kurması kolay bir şekilde davranmalarını bekliyor. Bu da, birçok otizmli kız çocuklarının akranlarının sosyal davranışlarını benimserken maskenin arkasında yaşamayı öğrendiğini gösteriyor. Bargiela’ya göre kendini saklamanın, akıl sağlığına da olumsuz etkisi oluyor ve otizmli kadınların kimlikleri konusunda güvensiz olabileceğini gösteriyor. Bu da onları depresif, yalnız ve uyumsuz hissettirebiliyor.

Francesca Happé de gerçekleştirdiği mülakatlarda otizmli kadınlardaki normal ve uyumlu olmak arzusunun varlığının altını çizip, bu yüzden de taklit, maskeleme tekniğinin kullanıldığını anlatıyor. Otizmli kız çocukları ve kadınlar okulda (ya da işyerinde) popüler buldukları bir kişiyi seçip onun kıyafetlerini, saç stilini konuşmasını hatta yürüyüşünü de taklit edebiliyor.

Bargiela gerçekleştirdiği mülakatlarında otizmli kadınların ilgi alanlarının peşinden gitmesinin onları daha huzurlu yaptığını görüyor ve kitabında da bunun altını çiziyor. Bu yüzden onların kendilerini anlaması ve tanımasının önemini vurguluyor.

Francesca Happé, Bargiela’ya benzer şekilde otizmli kişilerin değişmesi gerektiği söylemini sorunlu buluyor. Bu tarz söylemler ona göre kendini maskelemeyi ödüllendiriyor ve kendi otistik benliğinle barışık olmama durumuna vesile olabiliyor.

İkisinin de yazdıklarından çıkarabileceğimiz bir sonuç ise, eğer otizme karşı daha kapsayıcı ve pozitif bir alan açarsak, otizmli bireyler maskelerin ardına saklanmak zorunda kalmayacak. Happé’nin de altını çizdiği gibi, özellikle hayatının daha geç evresinde otizminin farkına varan kadınlar için dayanışma alanları ve başka otizmli kadınlarla tanışmak çok önemli.

[1] Son yıllarda ekranlarda otizmli karakterlerin başrolde olduğu prodüksiyonlar arttı. 2012 yılında yayınlanan Bridge (Köprü) dizisi de otizm spektrumda olduğu tahmin edilen bir kadını başrole taşımış, olumlu yorumlar almıştı. https://www.bbc.co.uk/news/disability-34995327

[2] Greta Thunberg’in annesi Melena Harman’ın son kitabı da otizm üzerine bir tartışma başlattı. Harman bu kitapta Greta’nın teşhis ve aktivizm öncesi yeme bozukluğunu, yalnızlığını ve mutsuzluğunu anlattı. Teşhis sonrası ve aktivizm ile birlikte Greta’nın pozitif değişiminin altını çizdi. 

Guardian’daki söyleşisinde ise teşhis ile birlikte rutinlerin anlaşılması ve yaratılmasının önemini anlatıyor. Stresli şeyleri bırakmanın, bağırmamanın ve sakin olmanın önemini açıklıyor.

[3] Vox dergisi Felicty House’ı anlatan bir yazı ele aldı.

Okuma ve Referans Listesi

Autistic Women & Nonbinary Network (AWN)

Camouflage: The Hidden Lives of Autistic Women 

Finding the female face of autism

Righting the gender imbalance in autism studies